25 Ekim 2025 Cumartesi

abancı Seyahatnamelerde Şebinkarahisar IX

      ABD’Lİ SEYYAHLAR WİLLİAM LEWİS SACHTLEBEN VE THOMAS GASKELL ALLEN JR’IN 1891 YILI ŞEBİNKARAHİSAR FOTOĞRAFLARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ 

            Bu çalışmada, bisikletleri ile seyahate çıkan ve 1891 yılında Şebinkarahisar’a da uğrayan, ABD’li seyyahlar William Lewis Sachtleben ile Thomas Gaskell Allen Jr’ın seyahatleri sırasında çektikleri fotoğraflar irdelenmiştir.

            Washington Üniversitesi'nde sınıf arkadaşı olan William Lewis Sachtleben, ile Thomas Gaskell Allen Jr. (Şekil 1) 1891-1892 yılları arasında İstanbul'dan Pekin'e Asya'yı boydan boya bisikletle geçen iki maceraperesttir. Toplamda 15.044 mil (24.212 km) yol kat etmişlerdir (URL 1; Gül, 2020).

            İzlenimlerini, zamanın haftalık dergisi olan Londra’da yayınlanan Penny Illustrated Paper için yazmayı kabul etmişler ve döndüklerinde maceralarını anlatan bir kitap yayınlamışlardır (Herlhy, 2012;  URL 3). 1894 yılında yayınlanan kitap 2003 yılında yeniden basılmıştır (Çaykent, 2016). 19. yüzyıl sonunda gerçekleşen seyahat, yazarların Türk dünyasını boydan boya geçmiş olması açısından oldukça önemlidir. Çekilen fotoğrafların yanında geçilen bölgelerle ilgili verilen bilgiler, dönemin ekonomisi, kültürü, siyasi ve toplumsal yapısı hakkında önemli bilgiler vermektedir (Gül, 2020).

            Seyyahların kitaplarına yer alan önsözüne göre, “kitap, dünyanın en ilginç bölgelerinden Asya’ya yapılan gezinin izlenimlerinin anlatıldığı makalelerden oluşmaktadır”. Aslını söylemek gerekirse, bir rekor kırmak için yola çıkmamışlardır, fakat bisiklet üzerinde kat ettikleri 15,044 mil (24.212 km), bisiklet üzerinde en uzun arazi sürüşü olmuştur (Allen-Sachtleben 1894; Gül 2020)

            Yine kendi anlatımlarına göre, Washington Üniversitesinden mezun olduktan bir gün sonra New York’a hareket etmişler, 23 Haziran 1890 yılında da New York’tan Liverpool’a doğru bir gemi seyahatine başlamışlar ve üç yıldan 20 gün eksik bir sürede dünyanın etrafını dolaşarak yeniden New York’a gelmeyi başarmışlardır (Allen ve Sachtleben, 1894; Gül, 2020).

            Seyyahlar bu gezileri süresince  yanlarında taşıdıkları amatör fotoğrafçıların kullanabildiği ilk fotoğraf makinelerinden biri olan ve dairesel formatlı fotoğraflar çekebilen Kodak fotoğraf makineleri ile 2500’den fazla fotoğraf çekmişlerdir (Çaykent, 2016; URL 1; URL 2). Bu fotoğraflardan mevcut arşivlerde yer alanlarından 12 tanesi Şebinkarahisar’da çekilen fotoğraflardır.

            Zaman içinde unutulan fotoğraflar, negatifler ve notların bir kısmı, 1960'ların sonunda, Houston, Teksas'ta son anda yakılmaktan kurtarılmıştır. 1970’lerin sonunda ABD Kaliforniyalı Jean Zakarian'ın eline geçen koleksiyon, onun tarafından Los Angeles'taki Kaliforniya Üniversitesi Kütüphanesi'ne (UCLA) bağışlanmıştır (URL 4). Notlar ve fotoğraflar UCLA Kütüphanesi Özel Koleksiyonları'nda, William Lewis Sachtleben Belgeleri adı altında tutulmaktadır (URL 5). Bu çalışmada da UCLA koleksiyonundaki fotoğraflar irdelenmiştir. 

William Lewis Sachtleben 

29 Mart 1866’da Alton Illinois’de doğmuştur. Washington Üniversitesinde eğitim görmüştür. Bölgeyi tanıyor olması nedeniyle  Anadolu’da kaybolan Amerikalı bir bisikletçi olan Frank Lenz’i bulmak görevi ile 1895’te Erzurum’da bulunmuş ve bu sırada meydana gelen Ermeni-Türk olaylarını izlemiş ve fotoğraflamıştır. Gazeteci olarak hayatını devam ettiren Sachtleben, 13 Ekim 1953 tarihinde ölmüştür (Gül, 2020). 

Thomas Gaskell Allen Jr. 

1868 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde doğan Thomas Gaskell Allan, 1890 yılında Washington Üniversitesinden mezun olmuştur. Kitaba konu olan seyahatini yaptıktan sonra gazetecilik yapmaya devam etmiş ve çeşitli gazetelerde muhabir olarak çalışmıştır. Muhabir olarak, Trans-Sibirya demiryolunun tanıtımını yapmak amacıyla Sibirya’yı baştan sona geçmiştir. Sonrasında İskoçya’ya yerleşmiş ve burada evlenerek İngiliz vatandaşı olmuştur. Su seviyesini artıran bir tür buluşun da mucidi olan Allan, 1955 yılında İngiltere’de ölmüştür (Gül, 2020; URL 6).

 



       Şekil 1 - William Lewis Sachtleben ile Thomas Gaskell Allen Jr.  (Kaynak: Allan, T.G. ve Sachtleben, W.L. 1894)

 

Zara’dan Karahisar’a

 

            Sivas’tan Erzurum’a giden düzenli yolun Erzincan’dan geçtiğini belirten seyyahlar, “Karahisar şehrini ve Cenevizliler tarafından keşfedilmiş ve şimdilerde bir grup İngiliz tarafından işletilen Lidjissy (Licese) madenlerini” ziyaret etmek üzere, Zara’da ana yoldan ayrılmışlardır (Allen-Sachtleben, 1894, sf 37).

            “Mevsim, ana rotamızdan ayrılmamız için pek elverişli değildi. Yağmur, iki hafta boyunca, neredeyse hiç ara vermeden yağdı. Anadolu’nun en büyük iki ırmağı olan Kızılırmak ve Yeşilırmak arasındaki vadide bulunan Köse Dağın dibinden geçen ırmaktan sel geliyordu. Kabarmış akarsu önüne kattığı her şeyi sürüklüyordu. Bir gün ve bir gece boyunca yakınlardaki eski bir un değirmeninde konaklamak zorunda kaldık. Değirmen en yakındaki yerleşim birimine 3 mil (yaklaşık 4,8 km) uzakta bulunuyordu. Bir şeyler yiyebilmek için bu yolu kat etmemiz gerekiyordu

Kara Hisar’a ulaşmadan önce Yeşilırmak’ı geçmek zorunda kaldık. Ülkenin bu bölgesine hiç köprü yoktu. Atlar ve at arabaları, nehrin sığ yerlerinden geçmek zorundaydı. Biz de bisikletlerimizi ve valizlerimizi kafamızın üzerinde tutarak karşıdan karşıya geçtik. Bu geçiş sırasında su bize doğru kaya parçaları sürüklüyordu. Suyun şiddeti neredeyse ayağımızı yerden kesecek kadar güçlüydü. Türkler, bütün Asya milletlerinde olduğu gibi, neyin daha iyi olduğunu değil, neyin yapılabileceği sorusunun cevabını ararlar. Akarsuya ulaşmadan önce geçtiğimiz bir kasabada, kasaba sakinleri; “Hıristiyan beyefendiler, burada köprü yoktur.” Dedikten sonra yere çizdikleri grafiklerle nehri nasıl geçebileceğimiz konusunda bize bilgi verdiler. Bisikletlerimizi kafamızın üzerinde geçirmek de onların fikriydi. Hıristiyan bir beyefendinin kıyafetlerini çıkararak, çamur üzerinde yürümeyeceği kafalarında yer etmişti. Çamurda yürüdüğümüz sırada, bisikletlerimizin tekerlekleri o kadar çok çamura bulanırdı ki onları itmemiz mümkün olmazdı. Böylesi durumlarda, her ne olursa olsun en yakın sığınağa kendimizi atardık.

Kara Hisar’a varmadan bir gece önce, pireler hariç, herkesin terk etmiş olduğu bir ahırda konakladık. Bir başka gecemiz, çam ormanlarının yanında, hırsızların uğrak yeri olduğu söylenen, Anadolu ile Ermenistan sınırı arasında bir yerde geçti. Hırsızların dikkatini çekmemek için ateş yakmadık.” (Gül, 2020, sf 45-46)           

            Görüldüğü gibi, William Lewis Sachtleben ile Thomas Gaskell Allen Jr’ın Karahisar’a geliş nedeni, Karahisar şehrini ve İngiliz şirketi tarafından işletilen” Licese Madenini” ziyaret etmektir. Bunun için Zara’da yollarını değiştirmişler, eski bir un değirmeninde ve bir ahırda konaklamak zorunda kalmışlar ve onların isimlendirmesi ile Yeşilırmak, bugünkü adı ile Kelkit Çayı’nı yürüyerek geçmişlerdir.

            Kaliforniya Üniversitesi Kütüphanesi (UCLA) Özel Koleksiyonları William Lewis Sachtleben Belgeleri’ndeki fotoğraflar üzerinde bulunan tarihlerden anlaşıldığına göre, seyyahlar 27 Mayıs 1891 ile 9 Haziran 1891 tarihleri arasında Şebinkarahisar’da bulunmuşlardır. Bu zaman zarfında “Licese Madenine” gitmişler, burada yöneticiler ve çalışanlarla fotoğraf çektirmişler, “Kat-run (Katran) Tepe’ye” çıkmışlar, günümüzde olmayan Tamzara Deliktaş Tünelini ve Kale’yi ve hatta köylülerin öküz nallamasını fotoğraflamışlardır. 

Licese Madeni 

            19. yüzyıl öncesinde Gümüşhane Maden-i Humayûnu’na bağlı olan (Cora, 2022), günümüzde Asarcık Köyünde bulunan, Licese Simli Kurşun Madeni’nin varlığı eski çağlardan beri (Komisyon,  1964) bilinmektedir ve hatta o dönemde, “Ceneviz Mağarası” olarak adlandırılan bir maden damarı içinde bulunan aletler (Chatzikyriakidis, 2005) madenin çok önceden de işlendiğini ortaya koymaktadır. Ancak Osmanlı arşivindeki ilk kayıt 1838 tarihini taşımaktadır (Saylan, 2014). Nitekim Fransa’nın Trabzon Konsolosu görevinde de bulunan, Fransız doğa bilimci, yazar, seyyah ve diplomat Victor Fontanier seyahatnamesinde, 1826 yılında Karahisar’da şap yatakları yanında, işletilmeyen kurşun madenleri de olduğundan bahsetmiştir (Fontanier, 1826). Ancak Licese Madeni, Osmanlı döneminde sürekli el değiştirdiği ve üretim maliyetleri yüksek olduğu için tam bir verim alınamamış bir maden olup, bugün de üretim yapılmamaktadır.

            Karahisarlı Hacı Hafız Efendi, 1838 yılında, 25 yıl süreyle işletmek için gümüş çıkarma imtiyazı almış ve maden ocağına 5 saatlik mesafede bulunan Üçköprü mevkiinde bir dökümhane kurarak kurşun ve gümüş üretmiştir (Chatzikyriakidis, 2005; Saylan, 2014). Osmanlı yönetimi imtiyazın sona ermesine yakın madenin işletmesini devralmış, 1860 yılında işletmeyi bırakmak zorunda kalmıştır. (Saylan 2014). 1858 yılında Karahisar’dan Giresun’a Licese üzerinden giden Rus Seyyah ve Jeolog P.A. Tschichatschef (Chikhachev) bu tarihte madendeki çalışmanın “oldukça kaba bir şekilde yapıldığını" belirtmektedir (Chatzikyriakidis, 2005; Tschichatschef, 1859).

            Licese maden ocağı, daha sonra müdürler tarafından 2 yıl süresince iltizam olarak işletilmiş, maden müdürlerinin yönetimde başarısız olmaları üzerine bu kez yerli madenciler yerel yönetimden izin alarak maden ocağını işletmeye başlamışlar ve madeni 18 ay açık tutmayı başarmışlardır (Chatzikyriakidis, 2005; Saylan, 2014).). Maden, ihaleye çıkarıldığı 1863 yılına kadar bu şekilde çalıştırılmıştır.

            1863 yılında ihaleye çıkılarak Pirzade Mustafa Ağa ve tüccar Panayotaki Konstanti, Giresun Belediye Başkanlığı da yapan Yorgo Konstantinidis Paşa’nın taahhüdüyle 20 seneliğine işletmesini almışlar, ancak sözleşme onaylanmadan önce Eğinli Mustafa Ağa daha iyi koşullarla maden işletmesine talip olunca, maden bir kez daha ihaleye çıkarılmıştır. Yapılan, 25 yıl geçerli olacak ihaleyi ise Miftahzate Mehmed Durmuş Ağa, Mardıruş Dadıyan ve David oğlu İsayaba adlı ortaklar kazanmışlardır. Zaman içerisinde gümüş fiyatlarının artışıyla maden, girişimcilere iyi miktarda kâr bırakmaya başlamış ve 1869 senesine gelindiğinde işletmedeki fırın sayısı 34e, işçi sayısı ise 580e ulaşmıştır (Saylan 2014).

            Adıgeçen ortaklar, 1870li yılların başında madeni Abraham Todoridi ve David Savalana satmışlardır.  Abraham Todoridi ve David Savalan, işletmeyi aldıktan sonra maden ocağından çıkarılan cevherin işlenmesi için Giresun kazasında bulunan Uzundere köyünde, bacası halen varlığını koruyan (Şekil 2) bir kalhane (işleme - izabe fırını) yapmışlar (Karaman, 2003) ve 1873 senesinde ortaklardan Abraham Todoridi, maden ocağındaki hissesinin tamamını ortağı David Savalana satmıştır (Saylan, 2014). Abraham Ağa ve David Ağa olarak bilinen bu yatırımcılar, köylülerin refah seviyesini yükselttikleri için bölgede iyi hatırlanmaktadırlar. Ayrıca 1870 yılında iki katlı okul inşa ettirmişlerdir (Cora, 2022; Komisyon, 1964).

    

 

                               Şekil 2- Dereli Uzundere Köyündeki Kalhane Bacası (02.06.2025)

            David Savalan da, maden imtiyazını aldıktan sonra madeni, 15 Bin İngiliz Sterlini bedel ile (Chatzikyriakidis, 2005) merkezi Almanyanın Hamburg şehrinde bulunan Orientalische Bergbau Gesellschaft (Doğu Madencilik Şirketi) adlı şirkete satmıştır. Alman şirket madene 30 Bin İngiliz Sterlini yatırım yapıp (Chatzikyriakidis, 2005) 2 yıl işlettikten sonra ise haklarını, (Saylan, 2014; Chatzikyriakidis, 2005) yaklaşık altı milkarelik (yaklaşık 10 km2) alanı kapsayan Licese Madenini işletmek amacı ile kurulup 21 Nisan 1881 tarihinde tescil edilen (Mining, 1888; Schwartz, 2024; URL 7) merkezi İngiltere’nin Londra şehrinde bulunan Asia Minor Mining Company (Küçük Asya Maden Şirketi) adlı İngiliz şirketine devretmiş, ancak madende hisse sahibi olmayı sürdürmüştür.  

            Önceki işletmecilerin açtığı Salavan, Papa Sawa1, Papa Sawa 2, Alman şirketinin açtığı Arthur, Salavan, Hamburg, Petri ve Durfield, İngiliz şirketinin açtığı Durfield A, Hadji Haron’s, Genoese ve Michaels ismi verilen ve vadinin değişik rakımlarında yer alan galerilerde üretim yapılmıştır. Alman şirketi İngiliz şirketine madeni devrettiğinde, en önemli galeri, içinde tramvay yolu bulunan ve vadi tabanından yaklaşık 427 metre yukarda yer alan Petri ismi verilen galeridir. (Şekil 3) 

 


                        Şekil 3 - Maden Galerilerinden Günümüze Kalanlar (22.10.2025)

 

            Üretim yapılan maden ocakları, 1901 tarihli İngiliz askeri haritasında (URL 8) (Şekil 4) ve Alman haritacı Richart Kiepert’in haritasında (URL 9), Asarcık Köyü merkez mahallesi ile Licese Mahallesi arasında yer alan ve Arı Deresi olarak bilinen vadi üzerinde işaretlenmiştir. Maden işleme tesisi de yine haritalarda Arı Deresi ile Asarcık Deresi’nin birleştiği noktada bulunmaktadır. (Şekil 5) Gerçekten de yakın zamana kadar belirtilen noktada bulunan tesis kalıntılarının büyük bir kısmı, Şebinkarahisar-Giresun Yolu’nun yapımı sırasında yok edilmiştir Bu maden galerilerini bugün dahi Arı Deresinde görmek mümkündür (Şekil 6)

            Alman şirketi, İngiliz şirketine, taş ve tuğladan yapılmış, yönetim binaları, marangoz, demirci ve mühendis atölyeleri, bir barut deposu, 250 işçi için konutlar ve 40 katır için ahırlar da dahil olmak üzere önemli binaların bulunduğu bir maden devretmiştir (Schwartz, 2024; URL 7).

            Hicri 1306 (M. 1888) tarihli Sivas Vilayet Salnamesine göre, “Licese Ma'deni İngiltereli bir kumpanyanın imtiyazı tahtında olup direktörü Almanyalı Mösyö Eşrihnâm zâtdır. Ma'den-i mezkûrun mükemmel âlât ve edevâtıyla çıkan cevheri ezip temizlemek üzere bir de mükemmel fabrikası olup birbiri üzerine yevmiye yedişir. Tonilato cevher çıkarılmakta ve yevmi üç yüzden beş yüze kadar amele çalıştırılmaktadır” (Selvitop, 2004). Salnamede Şirket Müdürünün Alman kökenli W. H. Escherich olduğu belirtilmekte ise de, 1888 tarihinde şirket müdürü  İngiliz William Harper Twelvetrees’tir.

 


                                                Şekil 4- İngiliz Askeri Haritası 1901 (Kaynak: URL 8)


                                    Şekil 5- Fabrikadan kalanlar 1975 (Fotoğraf Mehmet Yeles) 


       Şekil 6 - Arı Deresi Girişindeki, (Muhtemelen Ceneviz'lerden Kalma) Maden Galerisi (Fotoğraf Nezih Sivrikaya - 01.05.2025, Bilgi ve Yer Gösterme, Metin Kütükçü) 

 

Asia Minor Mining Company (Küçük Asya Maden Şirketi) 

            Asia Minor Mining Company, (kısaca Şirket veya İngiliz şirketi) Ağustos 1881'de madeni fiilen devralarak faaliyete geçmiştir. Temel sorun, cevherin Giresun Limanına nakledileceği işlek bir yolun olmaması ve nakliye maliyetleridir. Alman Şirketi, yoğun kar yağışı nedeniyle bütün kış boyunca kapalı kalan ve yük taşımacılığına tamamen elverişsiz olan eski yolu terk ederek başka bir güzergahtan yeni bir yol yapmaya çalışmış ancak tamamlayamamıştır. Asia Minor Mining Company, Osmanlı Devleti’nin yol inşaatına verdiği önemden de yararlanarak, yeni bir güzergahtan ve yeniden Karahisar-Giresun Yolu’nun yapılmasına, işgücü ve ekipman desteği ve parasal katkı sağlayarak, yardımcı olmaya çalışmıştır. (Chatzikyriakidis, 2005; Report, 1884; Saylan, 2014).

            Asia Minor Mining Company, Alman Şirketinden devraldığı yapı ve tesislere ek olarak evli ve çocuklu olan başmühendis ve muhasebeci için iki ev, bir fırın, bir eczane, bir hastane ve küçük bir cami inşa ettirmiş, ayrıca madenin zenginleştirilmesi için, yıkama tesisi (fabrika) faaliyete geçirmiştir. (Chatzikyriakidis, 2005; Report, 1884; Saylan, 2014). Asarcık Deresi’nin suyu yaz aylarında tesisin çalışmasına yetmediğinden, Karagöl Dağında bulunan Dereli Aksu Deresi kaynaklarından birini oluşturan derenin suyunu Asarcık Deresi’ne akıtmak için Koruboğazı Yaylasına yakın bir yere, halen arazide görülebilen bent ve kanal yapılmıştır (Şekil 7-8). Taşköprü mevkiinden yeni bir kanalla takviye su eklenmiştir.             

           

 

   Şekil 7 - Karagöl Dağı 2560 rakımda Aksu Deresi kaynaklarından Birisi Üzerine Yapılan Bent     (09.09.2019) (Bilgi ve yer gösterme Ekrem Güreldi)  

                                                                       

 

Şekil 8 - Karagöl Dağı'ndan Asarcık Deresi'ne Su Akıtmak İçin Yapılan Kanaldan Görünüş (09.09.2019)

               (Bilgi ve yer gösterme Ekrem Güreldi)

            Toplam sayısı tahminen 800’e ulaşan maden işçileri, Türkler, Rumlar, Ermeniler, Kürtler olmak üzere, her ırktan ve inançtan, Licese ve Asarcık’ta yaşayan uzmanlaşmış maden işçileridir. 1883 Mayıs'ına gelindiğinde yalnızca yeraltı galerilerinde çalışan işçi sayısı 253'e ulaşmıştır (Chatzikyriakidis, 2005; Report, 1884). Müslümanlar genellikle niteliksiz işçi olarak çalıştırılmaktadır (Saylan, 2014). ABD'nin Sivas Konsolosu Augusuts Milo Jewett'in 1887 tarihli raporuna göre, Rum madenciler tembeldir, kötü beslenip kötü giyinmektedirler, çok fazla tatilleri vardır ve onlar için kendilerini idame ettirecek kadar kazanmaları yeterlidir. Şirket üç kat daha hızlı çalışan İtalyan madencileri getirtmiştir (Cora, 2022; Report 1888). Yönetim kadrosu ise, İngiltere’nin Trabzon Konsolosu Alfred Biliotti’nin maden ve şirket hakkında ayrıntılı bilgi veren 1883 tarihli raporuna göre, bir baş mühendis (Alman), bir muhasebeci (İngiliz), bir sekreter (Avusturyalı), bir baş denetçi (Alman), beş denetçi (3 Alman ve 2 Avusturyalı), bir mağaza sorumlusu (Rum), fırınlarda çalışan 3 yönetici (İngiliz), bir makine imalatçısı (Alman) ve bir memur (Ermeni)’dan oluşmaktadır. Şirket bünyesinde ayrıca 24 muhafız (fotoğraflarda da Gaskell’in yanında bulunan silahlı görevli-kavas) ve 6 jandarma (zaptiye) bulunmaktadır ve bunların maaşları Osmanlı Devleti tarafından ödenmektedir. (Chatzikyriakidis, 2005; Report, 1884). Yine, ABD’nin Sivas Konsolosu Augusuts Milo Jewett'in 5 Nisan 1889 tarihli raporuna göre ise, bu tarihte Licese Madeninde toplam 457 madenci, 36 yüzey işçisi, 83 cevher zenginleştirme işçisi ve 28 diğer çalışan olmak üzere toplam 604 işçi çalışmaktadır (Gül, 2015).

            Asia Minor Mining Company, döneminde madenin ilk işletme müdürü İngiliz vatandaşlığına geçmiş olan Alman kökenli W. H. Escherich’tir (Chatzikyriakidis, 2005). 1882 yılından itibaren madende muhasebeci olarak çalışan aynı zamanda jeolog olan, İngiliz William Harper Twelvetrees, (Şekil 6) 1884 yılında şirket müdürlüğüne atanmış ve 1891 yılına kadar da bu görevi sürdürmüştür (URL 10) (Şekil 9). William Harper Twelvetrees, yönetimi süresince, madenin ekonomik, teknik ve sosyal sorunları yanında, asıl adı Molla Hüseyin olan ve şirketin müdürüne yazdığı tehdit mektubunu “Eşkıya-yı Giresun Keşab Micanoğlu Hüseyin Efendi” (Özdiş, 2012) olarak imzalayan, Micanoğlu isimli eşkiyanın yarattığı güvenlik sorunu ile de uğraşmıştır.



                                      

                               Şekil 9 - William Harper Twelvetrees   (Kaynak URL 12))

 

            Micanoğlu ve çetesi, şirketin başına büyük dert olmuştur. Örneğin, 1886 Ağustos ayında Karahisar’daki zaptiye karakoluna çok yakın bir yerde katırcılara saldırarak iki katırı telef etmiştir. Haziran 1887 tarihinde, katırcıları tehdit etmiş, zaptiyelerin silahlarını ve yolcuların paralarını gasp etmiştir. 1887 senesinin Temmuz ayında 50-60 kadar katırcının taşıdıkları cevher eşkıyalar tarafından yola dökülmüş ve katırcılar geri gönderilmiştir. Micanoğlu, taşımacılık yapan katırcıları tehdit etmekle ve katırlarını öldürmekle kalmamış, şirket müdürü Twelvetreese bir de tehdit mektubu göndermiştir (Saylan, 2014; Özdiş, 2012). Taşımacılık yapan katırcıların ekonomik hayatı madene bağlıdır.  Madenin ve bölgede yerleşik olanların kıyı ile bağlantıları tamamen kesilmiş, öyle ki madene gelen gıda maddelerinin geçmesine dahi izin verilmemiştir. Bu durum, sadece şirket çıkarlarının değil Giresun ve Karahisar bağlantılı ekonomik döngünün durdurulması anlamına gelmektedir (Özdiş, 2012) Micanoğlunun yarattığı sorun, İngiliz ve Alman elçiliklerinin ve konsolosluklarının devreye girmesine ve doğallıkla da Osmanlı idaresine ekonomik ve diplomatik baskı yapmasına neden olmuştur. Bu güvenlik sorunu, şirket müdürü Twelvetrees’in anlaştığı Kel Seyit’in (Özdiş, 2012) 200 sterlin bedel karşılığında, 1887 Ağustos’unda Micanoğlu’nu ortadan kaldırması ile çözülmüştür.      

            Şirketin faal olduğu dönemde, bölge ekonomisine ciddi bir katkısı olmuştur (Cora, 2022). Şirket yönetimi halka yardımlarda da bulunmuştur. Örneğin 1883 senesinde Karahisar-ı Şarkî kasabasında çıkan yangında zarar görenlere 100 sterlin değerinde yardım dağıtılmış, Fatih Camisinin inşaatı için bağışta bulunmuştur (Saylan, 2014). 

            Bununla beraber madenin giderek daha büyük finansal sorunlar yaşaması ise bölgedeki iktisadi ve sosyal ilişkileri etkileyen bir hal almış, şirket borçlandığı yerel tüccarla ve madencilerle çok ciddi sorunlar yaşamıştır. Öyle ki, madenciler müdürü rehin almış ve alacaklarına karşılık madenin işletmesinin kendilerine devredilmesini istemişlerdir (Cora, 2022). Yine, Eylül 1901 tarihinde Osmanlı Devleti vatandaşı olan Karabet ve Nuzret adlı kişiler şirketten alacakları için Karahisar-ı Şarkî Bidayet Mahkemesine müracaat etmişlerdir (Saylan, 2014).

            1890lardan itibaren Asia Minor Mining Companynin üretim kapasitesi giderek düşmeye başlamış, Asia Minor Mining Company, 1896'da tasfiye edilerek Asia Minor Company Ltd adı ile yeniden kurulmuştur (Schwartz, 2024). Şirket, 1905 yılında madendeki faaliyetlerini tamamen durdurmuştur (Chatzikyriakidis, 2005). Şirketin maden imtiyazı ise 1916 yılında feshedilmiştir (URL 11, Saylan,  2014). 

 

Karahisar-Giresun Yolu 

            ABD’li seyyahlar William Lewis Sachtleben ile Thomas Gaskell Allen Jr’ın çektiği fotoğraflar arasında, bir tünel bulunan fotoğraf ile bu tünelin yakınlarında olması muhtemel bir yol ve köprüyü gösteren fotoğraf da bulunmaktadır. (Şekil 10)

 

 

Şekil 10- Şebinkarahisar'dan Lidjessy Madenleri'ne giderken dağlık bir alanda, dere kenarında William Sachtleben ve Thomas Allen'ın Humber bisikletleriyle görüntüsü. 27 Mayıs 1891. Kara Hisar'dan Lidjessy Madenleri'ne giderken bir başka muhteşem dağ manzarası. Akan sular ve sarp granit kayalıklar.(Kaynak URL 1)

 

            1858 yılında Karahisar’a gelen Alman seyyah ve kaşif Heinrich Barth, Armutlu Köyünün “Yassuruk tepesi ile daha alçak bir tepe arasındaki vadide Giresun'a giden çetin yolun üzerinde” olduğunu ifade ederken, Karahisar-Giresun Yolu’nun Öksürük Kayasının solundan (Barth, 1860, 2017) günümüzde “Etir Kavaklığı”ndan, geçtiğini söylemiştir. Bu yol 1901 askeri haritasında, terkedilmiş ve kısmen tamamlanmış yol olarak işaretlenmiştir (URL 8).

            Yine, 1858 yılında Karahisar’a gelen Rus Seyyah ve Jeolog P.A. Tschichatschef, (Chikhachev) ise Giresun’a gitmek için iki ayı rota olduğundan bahsetmiş ve kendi deyimi ile, daha kullanışlı, daha az nüfuslu bölgeden geçen ve en yaygın bağlantı yolu olan batıya doğru giden rotayı değil, daha zorlu, ıssız, kayalık dağlardan ve Kazankaya’dan (Kazgankaya) geçen ve nadiren kullanılan rota olan Karahisar-Tamzara-Licese-Kümbet-Giresun güzergahını kullanmıştır (Tschichatschef, 1859). Bu ikinci güzergah, tünel yapılmazdan evvel, arazide Tamzara’da, Alasapus-Karşıbahçe-Ağbayır güzergahını izleyerek, (Şekil 11) 1901 İngiliz askeri haritasında Katran Dağı olarak isimlendirilen (URL 8) dağın başlangıcında tünelin yapıldığı tepenin üzerinden Gedahor’a geçmektedir.  

            İngiltere’nin Trabzon Konsolosu Alfred Biliotti ise, Bakanlığına sunduğu 1883 tarihli maden ile ilgili raporunda, Karahisar-Giresun Yolu’nu, yoğun yağmurlarda kullanılamaz hale gelen, kışın kar nedeniyle kapanan yüksek bir dağın üzerinden geçen en kötü katır yolu olarak tarif etmektedir (Report, 1884).

            Ancak, Osmanlı yazışmalarında Romalılar zamanında da kullanılan bir yol olduğu ifade edilen Karahisar-Giresun Yolu, Osmanlı’nın klasik döneminde “bac-ı rah-ı Karahisar-ı Şarki” adı ile anılan yol vergisinin tahsil edildiği önemli bir yoldur (Tozlu, 2003). Yine, Osmanlı devlet adamları tarafından hazırlanan raporlarda (Dinçer, 1971) ve Sultan Abdulhamit’e sunulan layihalarda (Çadırcı, 1992) bu yolun önemi vurgulanmıştır.

 


                Şekil 11 - Antik Yol (bilgi ve yer gösterme Sezai Şenol)

            Özet itibariyle ifade etmek gerekir ki, 1869 yılından itibaren zaman içerisinde, yolun yeni bir güzergahtan yeniden yapılması değerlendirilmiş, değişik güzergahlar önerileri gündeme getirilmiş, Kazgankaya’dan yolun yapılamayacağı kabul edilerek, Eğribel-Süllü-Kulakkaya-Lapa’dan geçen güzergahtan yapılması kararlaştırılmıştır. Yolların yapımından vilayetler sorumlu kılınmış, inşaatın mükellefiyet usulüne göre yapılması öngörülmüştür. Karahisar-Giresun Yolu’nun Giresun bölümünde inşaat hızlı ilerlerken, Karahisar bölümünde istenen ilerleme sağlanamamıştır. Öyle ki, yolun 6 kilometrelik kısmının hangi vilayet tarafından yapılacağı tartışma konusu olduğundan, çalışmalar bir süre durmuştur. Hatta, yolun yapımının hızlandırılması için 1874-1878 yılları arasında Giresun, Trabzon’dan alınarak Karahisar’a bağlanmıştır (Tozlu, 2003).

Yolun yapım çalışmaları ve güzergahı, İngiltere’nin Trabzon Konsolosu Alfred Biliotti’nin, Bakanlığına sunduğu 21 Eylül 1883 tarihli yol ile ilgili raporla da dile getirilmiş, yapılması düşünülen güzergah haritaya dahi eklenmiştir (Report, 1884). Licese Madenini işleten Orientalische Bergbau Gesellschaft (Doğu Madencilik Şirketi) farklı güzergahtan yapımını sağlamaya çalışmış, alet-edevat ve personel yardımında bulunmuş, İngiliz şirketi Asia Minor Mining Company (Küçük Asya Maden Şirketi) de yolun yeni güzergahtan yapılmasını desteklemiştir.

 

             Deliklitaş Tüneli

 

 

  Şekil 12 - Lidjessy Madenleri'ne giden yolda, sağda tünelden geçen bir yol bulunan dağlık bir alandaki dere. 27 Mayıs 1891. Kara Hisar'dan vadi boyunca Lidjessy Madenleri'ne giden yolda pitoresk manzaralar. (Kaynak URL 1)

 

           Bu fotoğrafta yer alan tünel (Şekil 12) Tamzara yakınlarındaki Deliklitaş Tüneli’dir. O tarihlerde ve yakın zamana kadar Licese’ye giden yol üzerinde seyyahların kullanacağı Deliklitaş Tüneli’nden başka bir tünel ve fotoğraflarda yer alan başka bir kayalık vadi yoktur. Nitekim 1901 tarihli İngiliz Askeri haritasında, Karahisar-Giresun Yolu üzerinde sadece, Deliklitaş Boğazı olarak isimlendirilen yerde “Taş Tünel” (Rock Tunnel) olarak işaretlenmiştir (URL 8). Haritada, günümüzdeki Şebinkarahisar Giresun Yolu'nda "Halil Rıfat Paşa Tüneli" olarak isimlendirilen tünelin bulunduğu bölgeye isabet eden kısım da dahil olmak üzere, Giresun-Karahisar Yolu üzerinde başka bir tünel işareti de yoktur.

            Deliklitaş Tüneli, Halil Rıfat Paşa’nın Sivas Valiliği ve Reşit Paşa’nın Karahisar Mutasarrıflığı döneminde yapılmıştır (Okutan, 1949). Halil Rıfat Paşa, Sivas Valiliği döneminde yol yaptırması ile ünlenmiş olup, “Gidemediğin Yer Senin Değildir” sözü günümüzde dahi kullanılan bir sözdür.

            1885 (H.1302) tarihli Sivas Vilayet Salnamesinde, yolun ve tünelin yapımı şu şekilde anlatılmaktadır (Birol, 2009).

 

            “Karahisar-1 Sarki'den Trabzon Vilâyeti'nde Giresun Kazası hududuna kadar 61 kilometre ve 500 metre ki 12 saatten fazlaca olan ve yarısından fazlası yalçın kayalı dağlardan ibaret bulunan yol dahi inşa ve küşâd edilmiş ve bu yol üzerinde ve Tamzara Boğazı adlı yerde çakmak taşı sertliğinde ve kuvvetinde 33 metre uzunluğunda bir kaya matkap ve barut ile delinerek derunundan üçer buçuk metre, en ve yükseklikte bir tünel açılmış ve bu yolda da müteaddid köprüler ve menfezler olup iş bu güç ve müşkil yolun büyük bir kısmı ameliyat-i sanaî ile vücuda getirilmiştir”

            Görüldüğü üzere, yalçın kayalar üzerinde yol inşa edilmiştir. Bu yol, Asarcık Köyü Arı Deresi’nde maden şirketinin zenginleştirme tesisinin yanından geçmekte (Şekil 18) meşhur Asarcık Virajlarını (Şekil 17) aşarak Eğribel’e ulaşmaktadır. Yolun kalıntıları arazide görülebilmektedir.

            1885 yılında, Giresun-Karahisar Yolu yapım çalışmaları çerçevesinde, bugün Deliklitaş denilen, salnamedeki deyim ile Tamzara Boğazı mevkiinde, çakmak taşı sertliğinde ve kuvvetinde olan kaya, matkap ve barut kullanılarak delinmiş ve 33 metre uzunluğunda 3,5 metre genişliğinde ve 3,5 metre yüksekliğinde bir tünel yapılmıştır. Tünel içerisine, Karahisar’a bakan tarafta sağ kol üzerine bir de kitabe konulmuştur. Bugün akıbeti bilinmeyen kitabede de şu sözler yer almıştır (Okutan, 1949).

 

            "Şevketlû Abdülhamit Han'ı sani hazretlerinin zamanı saltanatları da vüzerâdan Halil Rıfat Paşa'nın Sivas vilâyeti valiliğinde mirmirandan Reşit Paşanın Karahisar mutasarrıflığında, Karahisar -Giresun hududuna kadar 13 saatlik yol ve bu yolda Tamzara ve Karınca namındaki boğazlar Mente ve Sürmene ve Annakkaya gibi yalçın ve uçurum kayalıklar açıldığı sırada bu tünel dahi küşad olunmuştur. Sene 1300” (Miladi: 1882/1883).

Deliklitaş Tüneli, 1985 yılında karayolları tarafından Giresun-Şebinkarahisar Yolu’nun yapımı projesi çerçevesinde taş ocağı yapılmak üzere, yıkılmıştır.

 


                                                     Şekil 13 - Deliklitaş Tüneli 1957 (Kaynak URL 13)

 

  Kale’den Fotoğraflar 

         ABD’li seyyahlar William Lewis Sachtleben ile Thomas Gaskell Allen Jr’ın çektiği fotoğraflardan, Kale’de çekilen iki fotoğraf, 1891 yılında Kale’nin oldukça harap ve tahrip edilmiş bir durumda olduğunu ortaya koymaktadır. Kale kapısını gösteren fotoğrafta (Şekil 14) kapının kendisi olmadığı gibi, duvarlardan dökülen molozlar girişi engelleyecek miktardadır. İç kaleyi gösteren fotoğrafta da, kulenin harap olduğu görülmektedir. (Şekil 20)

            1858 yılında Karahisar’a gelen Alman seyyah ve kaşif Heinrich Barth anlatımlarında Kale’den ahsederken kullandığı “…burada sadece çok yaşlı bir adama rastladık…” şeklindeki bir ifadesinden 1858’de Kale’de kısmen de olsa yaşayanlar olduğu anlaşılmaktadır (Barth 1860, 2017). 1866 yılında Şebinkarahisar’a gelen İngiltere’nin Kürdistan Konsolosu sıfatını kullanan John George Taylor (J.G.Taylor)’ın anlatımında geçen “…eski yapıların kalıntılarının sürekli ayağımıza takıldığı...” şeklindeki ifade ise, Kale’nin 1866 yılından önce terkedilmiş olduğu ve o tarihlerde dahi Kale’nin harap edildiği anlamına gelmektedir (Taylor, 1868).

            Oysa ki, 1835 tarihli nüfus yazımında, Kale Mahallesinde yaşayanlar vardır ve nüfus defterinde 50 hane 129 erkek nüfus kayıtlıdır. (Kıvrım 2015)


Şekil 14- William Sachtleben ve üç kişi Şebinkarahisar Kalesi kapısında, Kale Kapısı, Karahisar Kalesi'ndeki Bizans kalıntılarının girişi. 8 Haziran 1891. (Kaynak URL 1)        

   

            Katran Dağı 

            Bazı fotoğraf notlarında, “Kat-run-tepe” isminde bir tepeden/dağdan bahsedilmektedir. Katran Dağı olarak okunan bu tepe/dağ, 1901 İngiliz askeri haritasında işaretlenmiş olup, Deliktaş’tan başlayıp Eğribel’e kadar devam eden, günümüzde Giresun Yolu’nun ve Tamzara Deresi’nin doğusunda yer alan, Avutmuş’un üstündeki Haç Kayasını, Kıllıbaba Ormanlarını, Arı Deresini ve kurşun madenini, Licese’yi kapsayan, tepeler olduğu anlaşılmaktadır (URL 8). Bugün bu isim kullanılmamaktadır.

             Sonuç

            Bu çalışmada, ABD’de üniversiteden yeni mezun olmuş ve bisiklet ile Pekin’e gitmek üzere Amerika’dan yola çıkmış, yolculukları sırasında Şebinkarahisar’a da uğramış, ABD’li seyyahlar William Lewis Sachtleben ile Thomas Gaskell Allen Jr’ın çektiği fotoğraflar esas alınarak, 134 yıl önceki Şebinkarahisar değerlendirilmiştir. Bu iki genç insanın, Anadolu’da Karahisar isimli bir yerde İngilizlerce çalıştırılan bir maden olduğunu bilmeleri, Licese Madeninin varlığından haberdar olmaları ilginçtir. Öyle ki, Sivas’tan doğrudan Erzincan’a gidecekken, madeni ve Şebinkarahisar’ı görmek için Zara’da yollarını değiştirmişlerdir. Seyahat sonrasında yazdıkları kitapçıkta Şebinkarahisar’dan ve madenden hiç söz etmeseler de, çektikleri fotoğraflardan hareket ile maden ve madende üretim yapan kişiler ve şirketler ve madende çalışanlar, Şebinkarahisar’ın yol durumu ve Kale’nin acınası hali hakkında fikir sahibi olunabilmektedir.  

            Licese madeni, tarihte Cenevizlerce bilinmekle birlikte, 1838 yılında Osmanlının kayıtlarına girmiş, özel kişiler ve yöneticiler arasında sık sık el değiştirmiş, Orientalische Bergbau Gesellschaft (Doğu Madencilik Şirketi) isimli Alman şirketinin eline geçmiş, bilahare madeni devir alan İngiliz şirketi Asia Minor Mining Company (Küçük Asya Maden Şirketi) tarafından uzun yıllar işletilmiştir. İngiliz şirketi çalıştığı süre içerisinde, maliyet ve nakliye sorunları yanında Micanoğlu adındaki eşkiyanın saldırıları ile de uğraşmıştır. Ancak, faal olduğu dönemde şirket, yörenin ekonomisine önemli katkılarda ve bireysel ve toplumsal yardımlarda bulunmuştur.

            Şebinkarahisar’ın Giresun ile olan bağlantısı, yeni bir güzergahtan yapılan yeni bir yol ile güçlendirilmeye çalışılmış, ancak yolun yapımı uzun yıllar almıştır. Madeni işleten şirketler yolun yapımına alet-edevat ve personel yardımında bulunmuşlardır. Yol inşaatı sırasında, Tamzara Boğazı mevkiinde bulunan, çakmak taşı sertliğinde ve kuvvetinde olan kaya, matkap ve barut kullanılarak delinmiş ve 33 metre uzunluğunda 3,5 metre genişliğinde ve 3,5 metre yüksekliğinde bir tünel yapılmıştır. Deliktaş Tüneli, 1985 yılında taş ocağı yapmak için Karayolları tarafından yok edilmiş, tünelin sağ duvarında yer alan kitabe de ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca, fotoğraflardan, 1835 yılındaki nüfus sayımında 50 hanede 129 erkek nüfus tespit edilen Kale’nin de, terkedildiği tarihten itibaren tahrip edilmeye başlandığı anlaşılmaktadır.           

KAYNAKLAR 

Allan, T.G. ve Sachtleben, W.L. (1894). Across Asia on a Bicycle, The Journey Of Two American Students From Constantinople To Peking. New York: The Century Co. 

Barth, H. (1860). Reise Von Trebizond Durch Die Nörtliche Hälfte Klein-Asiens Nach Scutari Im Herbst 1858. 

Barth, H. (2017). Heinrich Barth Seyahatnamesi, Trabzon’dan Üsküdar'a Yolculuk 1858. Kitap Yayınevi, İstanbul.

 Birol, N. (2009). Halil Rıfat Paşa Dönemi ve İcraatı 1827-1901. Cedit Neşriyat, Ankara.

 Chatzikyriakidis, K. (2005). Avrupalı Maden Şirketlerinin Küçük Asya Madenlerine Penetrasyonu 1861-1923, Pontus'un Rum Madencileri Üzerindeki Etkileri. Doktora Tezi, Selanik Aristoteles Üniversitesi.

 Çadırcı, M. (1992). II. Abdülhamit’e Sunulan Bir Layiha. OTAM, nr 3, Ankara, (sf. 413-485).

 Çaykent, Ö. (2016). Thomas Gaskell Allan ve William Lewis Sachtleben, Accross Asia on a Bicycle, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, Sayı 48, (sf. 471-476).

 Cora, Y.T. (2022). Asia Minor Mining Company’nin Finansal Sorunları ve Licese Madenindeki Faaliyetlerini Durdurması. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, Y. 14, S. 26, (sf. 255-278).

 Dinçer, C. (1971). Osmanlı Vezirlerinden Hasan Fehmi Paşa’nın Anadolu’nun Bayındırlık İşlerine Dair Hazırladığı Layiha. Belgeler, V–VII/9–12, Ankara, (sf. 153–233).

 Fontanier, V. (1829). Voyages en Orient, entrepris par ordre du gouvernement français de l'année 1821 à l'année 1829. Librairie Universelle, Paris, (sf. 133–134).

Gül, O.K. (2015). Amerika Birleşik Devletleri Sivas Konsolosluğu Raporlarına Göre 19. Yüzyıl Sonlarında Sivas ve Havalisinde Ekonomik ve Sosyal Hayat (1887–1893). International Journal of Eurasia Social Sciences, Vol: 6, Issue: 21, (sf. 149–171).

 Gül, O.K. (2020). Asya’yı Bisiklet Üzerinde Geçmek: Thomas Gaskell Allan ve William Lewis Sachtleben’in İstanbul’dan Pekin’e Seyahati. Sonçağ Akademi Yayınları, Ankara.

 Herlihy, D.V. (2012). Crossroads in the Desert. WashU Magazine, Washington.

 Karaman, O. (2003). XIX. ve XX. Yüzyılda Giresun ile Çevresindeki Madenler ve Maden İşletmeciliği. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. V, Sayı: 1, (sf. 63–74).

 Kıvrım, İ. (2015), Şebinkarahisar Kazası Nüfus Defteri (1251/1835), Giresun il Özel İdaresi Yayını, İstanbul

Nikopolis Folklor Komisyonu. (1964). Koloneia Dini Bölgesi ile Nikopolis’in Tarihi ve Folkloru. Kavala.

 Okutan, H.T. (1949). Şebinkarahisar ve Civarı, Coğrafya, Tarih, Kültür, Folklor. Giresun.

 Özdiş, H. (2012). Efsaneler, Gerçekler ve Yerel Siyaset Pratiği: “Eşkıya Micanoğlu Hüseyin.” Kebikeç, 34, (sf. 21–43).

 Reports From Her Majesty's Consuls, On The Manufactures, Commerce, &C. Of Their Consular Districts. (1884). Part 1, Great Britain Foreign Office, Londra, (sf. 48–51, 150–159).

 Reports 36195 From The Consuls Of The United States.69 A Vol. XXV, January–March, 1888. Washington: Government Printing Office, (sf. 360–364).

Saylan, K. (2014). Licese Maden Ocağı ve Asia Minor Mining Company’nin Licese’deki Faaliyetleri. Tarih İncelemeleri Dergisi, 29/2, (sf. 625–643).

 Schwartz, S.P. (2024). Cornish Mineworkers at the Wild and Remote Lidjessy Silver-Lead Mines, Asia Minor (Vahşi ve Uzak Licese Gümüş-Kurşun Madenlerinde, Küçük Asya'da Cornish Maden İşçileri). (URL 7)

Selvitop, A. (2004). Hicri 1288 (M.1871) ve Hicri 1306 (M.1888) Tarihli Sivas Vilayet Salnamelerinin Günümüz Harflerine Çevrilmesi ve Mukayesesi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kayseri.

 Taylor, J.G. (1868). Journal of a Tour in Armenia, Kurdistan and Upper Mesopotamia, with Notes of Researches in the Deyrsim Dagh, 1866. Journal of the Royal Geographical Society of London, Vol. 38, (sf. 281–361).

 The Mining Manual for 1888. (1888). Londra, (sf. 19–20).

 Tozlu, S. (2003). Giresun Şehrinin Kara ve Deniz Ulaşımı (XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında). Yeşilgiresun Gazetesine Göre Cumhuriyetin İlk Yıllarında Giresun Sempozyum Bildirileri, Giresun, (sf. 173–194).

 Tschichatschef, P.V. (1859). Itinerar der kleinasiatischen Reise P. v. Tschichatschef's im Jahre 1858. Zeitschrift für Allgemeine Erdkunde, 6. Cilt, Berlin, (sf. 283).

 URL 1 - https://digital.library.ucla.edu/catalog/ark:/21198/zz001nx6sg

URL 2 - https://osmanliarastirmalari.isam.org.tr/dergi/issue/view/sayi48

URL 3 - https://source.washu.edu/2012/08/crossroads-in-the-desert/

URL 4 - https://www.jelleverheij.net/historical-photos/Sachtleben/index.html

URL 5 -https://oac.cdlib.org/findaid/ark:/13030/c8gx4hq9/admin/#aspace_a5cadcc7ea222e411bc03756510f9d3e

URL 6 -

https://librivox.org/author/10955?primary_key=10955&search_category=author&search_page=1&search_form=get_results&search_order=alpha

URL 7 - (https://www.cousinjacksworld.com/destinations/cornish-lidjessy/

URL 8- https://maps.princeton.edu/catalog/princeton-q237ht36b (Eastern Turkey in Asia. Kerasund-Karahissar, sheet 4. Series I.D.W.O. no. 1522)

URL 9- https://digitalcollections.nypl.org/items/95d1a99c-80e2-c2f1-e040-e00a18064f41 (BV Sivas)

URL 10 - https://libraries.tas.gov.au/Digital/25841-1-29-61  (The Cyclopedıa Of Tasmanıa)

URL 11 - https://www.scripoworld.com/records/to-be-advised/asia-minor-mining-company-ltd/

URL 12- https://www.gsa.org.au/Public/Divisions/Tasmania/Twelvetrees_bio/Public/Divisions/Tas_Subpages/Twelvetrees_Biography.aspx?hkey=85b27b31-3712-433d-97b9-e1d8ea3d696c)

URL 13- https://x.com/teoalpaslan/status/1753110814788358150?t=XhVg3HvVzNk51b9cZHj-Ig&s=08)

 

 

 

 

 

                        Şekil 15- Asia Minor Mining Company Yöneticileri  (Kaynak Mining 1888)


                     Şekil 16- Licese Madeninde Kurulan Fabrikanın İçinin Örnek Çizimi (URL 7)

 



Şekil 17 - Eski Asarcık Virajları 1950'ler (Kaynak www.facebook.com/Şebinkarahisar Tarihi)

 

Şekil 18- Günümüzde, Karahisar-Giresun Yolu'nun Fabrikanın Yanından Geçen Arı Deresi'nin Girişindeki Kısmı (22.10.2025)

 



Şekil 19 - Lidjessy Madenleri girişinin yakınında, Thomas Allen Bay Rowe, Bay Northay ve William Sachtleben, maden vagonu raylarının üzerinde ve taş binaların önünde oturuyorlar. 28 Mayıs 1891 (Kaynak URL 1)

 



Şekil 20 -  8 Haziran 1891. Yıkık eski Bizans kalesinin iç görünümü, kaleyi ve surları gösteriyor.(Kaynak URL1)

 

 

 


1 Mart 2025 Cumartesi

 

Yabancı Seyahatnamelerde Şebinkarahisar VIII 

     İNGİLTERE KÜRDİSTAN KONSOLOSU, ARKEOLOG, JOHN GEORGE TAYLOR’IN

                                                 GÖZÜNDEN  ŞEBİNKARAHİSAR

    Giriş 

Bu çalışmada, İngiltere’nin Kürdistan Konsolosu sıfatını kullanan John George Taylor (J.G.Taylor)’ın anlatımlarına yer verilerek Şebinkarahisar’ın 1866 yılındaki  durumu irdelenmiştir.           

7 Ağustos 1851 yılında Basra’da “Doğu Hindistan Şirketi”nde temsilci olan John George Taylor, Mart 1852’de Basra Fahri Konsolosu olarak atanmıştır. Daha sonrada Kara Taşıma Birliklerinde birinci sınıf komisyon üyesi, temsilci ve müdür yardımcısı olarak görev yapmış ve 22 Temmuz 1859’da Tahran’a Konsolos Vekili olarak atanmıştır. 18 Haziran 1860’da Diyarbakır’a İngiltere Konsolosu olarak atanan J.G.Taylor, (Foreign Office, 1865; Görür, 2018) bu görevini ikamet ettiği Erzurum’dan yürütmüştür (Görür, 2018).           

J. E. Taylor ve J. G. Taylor olarak da bilinen John George Taylor aynı zamanda Orta Doğu'nun antik eserleri konusunda uzmanlaşmış önemli bir erken dönem arkeoloğudur. Basra Körfezi bölgesindeki önemli mezar höyüklerini araştıran ilk arkeologlardan biridir ve bazı çok önemli keşiflerde bulunmuştur. (URL 1) Ur'da 1854’te, Abu Shahrain ve Tell al-Lahm'da 1855 yılında kazılar yapmış, 1861 yılında Diyarbakır yakınlarındaki Aşurnasirpal II ve Salmanaser III'ün stellerini kurtarmıştır (URL 1). 

Konsolosluk bölgesinde yoğun bir şekilde seyahat eden ve gezi notlarını yayınlayan Taylor, 1866'da Dersim bölgesine giren ilk yabancılardan birisi olarak hazırladığı “1866'da Dersim Dağı'ndaki Araştırmaların Notlarıyla Ermenistan, Kürdistan ve Yukarı Mezopotamya'da Yapılan Bir Gezinin Günlüğü” başlıklı yazısı bu bölgenin tarihi, coğrafyası ve antropolojisini yansıtan en eski kaynaklarından biri olarak hala önemini korumaktadır (URL 2). Bu gezinin temel amacı, Osmanlı coğrafyası ile ilgili bilgi toplamak olup, günlük gezi kapsamındaki yerler ile ilgili, bugün dahi önemli görülen ayrıntılı bilgiler sunmaktadır (Helvacıoğlu, 2020). Yazı veya günlük, 1868 yılında Londra’da The Journal of the Royal Geographical Society of London isimli dergide yayınlanmıştır. Yazıya bir güzergah haritası ile yolların durumunu gösterir bir çizelge de eklenmiştir. 

4 Ağustos 1866 günü, yanında Diyarbakır’a kadar kendisine eşlik edecek olan, Fransız Konsolos Yardımcısı A. De Courtois ile birlikte Erzurum’dan yola çıkan J.G.Taylor, (Taylor, 1868), Kelkit, Şiran, Alucra güzergahından 15 Ağustos’ta Karahisar’a gelmiş, 17 Ağustos’ta Kale’yi gezmiş, 22 Ağustos’ta Karahisar’dan ayrılmış, 23 Ağustos günü bulunduğu Suşehri’ne ait Çiftlik köyünden geri dönerek Duman Kayası’na çıkmıştır. 

Seyahat Güzergâhı 

J.G.Taylor’ın güzergahı, Alucra “Funduklee (Fındıklı) Bel”, “Chalghan” (Çalgan) köyü, Karabörk köyünden, “Aloojerra” (Alucra) mevkiinde bulunan, sırtını “Beksamat (Peksimet) Bel”e  dayamış Çıralı Han ile Hanza (Topçam) Köyü arasından, “Zeel” (Aktepe) köyünden “Alashur Ova”sına, “Alashur Su” ismi verilen derenin üzerinden ve “Turbechi” (Turpçu) ile “Alashur” (Alişar) arasından, “Karahissar” deresi üzerindeki köprüden “Kiupri Bashi” (Avutmuş/Köprübaşı) ve Karahisar şeklindedir. Karahisar’dan Suşehri’ne gidiş güzergahı da, Dikmen Tepe’nin ve Duman Kayası’nın güneyinden, Bayramköy üzerinden Ozanlı köyü ve Karahisar Deresi’ni ve Kelkit Çayını (haritada Kalkyt Degirman veya Suddak River olarak belirtilmiştir) geçerek Suşehri’nin Çiftlik ve Güzel Köyü olarak belirlenmektedir. 

Yazı ekindeki güzergâh haritasındaki işaretlemelerde göre, günümüzde Alucra Moran Deresi adı verilen dere “Koat Su” olarak, Alucra’nın içinden geçen dere de “Çhagwen Su” olarak isimlendirilmiştir. Günümüzdeki Avutmuş Çayı, yazıda Karasu veya Karahisar Nehri ve aynı zamanda Kot/Kut Suyu olarak anılmaktadır. 

Seyyahların anlatımları, arazideki gözlemler ve eski ve yeni haritalardan elde edilen verilere göre, Alucra’nın Aktepe Köyünde ikiye ayrılan Erzurum Yolu’nun Güneygören Köyü yakınlarındaki Karahasan Gediğine ulaşan sağ kolu Karahasan Gediğinden sonra ikiye ayrılmakta, sol kol Alişar Köyünün Feylere ve Killik Mahallelerinden geçerek Sipahi Köyüne ve oradan da Yıltarıç Köyüne ulaşmaktadır. Diğer, sağ kol ise Güneygören Köyünün ve Turpçu Köyünün güneyinden, günümüzde Batmı adı verilen mevkiden geçerek Çiftlik Mahallesine ve devamında Avutmuş Mahallesine ulaşmaktadır. Erzurum Yolu’nun Aktepe’den itibaren sol kolu ise orman içinden geçerek Alişar Köyünün Feylere Mahallesine ulaşmakta ve burada diğer kolun sol kolu ile birleşmektedir. 

Güzergah haritasından, J.G.Taylor’un, Erzurum Yolu’nun Turpçu ve Alişar Köyü Kapaklı Mahallesi arasından geçen kolunu kullandığı ve Çiftlik Mahallesi yakınında bulunmakta iken günümüzde yerine HES Regülatörü yapılarak yok edilen, Mengücek Beyliği zamanından kalma bir vakfiye kaydından (VD, 582/1: 105/72, Fatsa 2010) belirlendiği üzere miladi 1316 tarihinden önce yapılan, Köse Köprüsü’nden geçtiği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde, söz konusu haritada, Ozanlı (Ozanlee) yakınında ve Kelkit Çayı üzerinde bir köprü işaretlenmiştir. Bu köprünün, günümüzde Kılıçkaya Baraj Gölü içinde kalan ve göl içinde kalana dek eski ayakları Cumhuriyet döneminde yapılan yeni köprünün yanında varlığını koruyan, Yusuf Bey Köprüsü olması kuvvetle muhtemeldir. Haritadaki bu köprü işareti, Yusuf Bey Köprüsünün 1866’dan önce yapılmış olduğu anlamına gelmektedir. 

Güzergah Haritası



                  (KAYNAK :Taylor, J.G. (1868), (URL: http://www.jstor.com/stable/1798576)

Alucra 

İlgili yazı ve haritada, bugünkü Alucra’nın bulunduğu yerde bir yerleşim yerinden bahsedilmemesi, Alucra isminin bir mevki veya bölge adı olarak zikredilmesi dikkat çekmektedir. Yazıda “Cherali Khan” (Çıralı Han) ismi ile bir handan bahsedilmekte olup, haritada yaklaşık olarak bugünkü Alucra’nın bulunduğu yerde gösterilmiştir.           

Hicri 1306 (M. 1888) Sivas Vilayet Salnamesinde Alucra Kazası, “…Livanın cihet-i şarkîsinde vâki' olup merkez livâya yedi saattir. Bu kazâda Karaçayır denilen mahâle bin iki yüz seksen dokuz târihinde bir Hükûmet Konağı yapılıp merkez ittihâz olunmuş ve ittisâlına iki hân, iki kahve, iki bab ekmekçi firını yapılmıştır. Me'mûrîn ve A'zâ gündüzleri iş bu Hükûmet Konağı'nda icrâ-yı vezâif-i Me'mûriyet edip akşamları sâkin oldukları karyelere giderler” (Selvitop, 2004) şeklinde anlatılmış olup, Hicri 1288 (M.1871) tarihli salnamede de kaza olarak ifade edilen Alucra’nın bugünkü yerleşiminin, 1873 yılında ilk olarak Hükümet Konağı yapılmak suretiyle kurulduğu ve kaza merkezi haline getirildiği anlaşılmaktadır. J.G.Taylor’un anlatımları ve güzergah haritası ile Hicri 1306 (M. 1888) Tarihli Sivas Vilayet Salnamesindeki bu tespit birlikte değerlendirildiğinde, günümüzdeki Alucra’nın 1873 yılında “Çıralı Han”ın bulunduğu  yerde veya yakınında kurulmuş olduğu düşünülmektedir.      

 Alucra’dan Karahisar’a

 15 Ağustos 1866’da Alucra’dan, beraberindekiler ile yola çıkan J.G.Taylor,  Alucra - Karahisar arasındaki yolu ve yolculuğu, oldukça ayrıntılı olarak şu şekilde anlatmaktadır.

 

            Epeyce inişli çıkışlı bir arazi üzerinde yol aldık, ilk kısmı alışılmadık şekilde dikti fakat sonrasında ağaçlı ve dağlık bir bölgeye doğru indik; bu bölge Alucra (Aloojerra) Dağları'nın uzun ve alçak çıkıntılarından biriyle Alişar (Alashar) Ovasından ayrılıyordu. Bu çıkıntı çok batıya gidince bile görülebilecek koni şeklinde Arpacık (Arpajuk) Dağı adlı yüksek bir dağda son buluyordu. Burayı geçerken Ova'da ilerledik, fakat yol çok güneyde uzanıyordu. Kot'tan gelen ve hâlihazırda Cagven (Chagwen) ve Zil (Zeel) dereleriyle genişlemiş olan Kara Hisar Nehri kuzeyde akmaktadır; Alişar Nehri'ne burada katılır. Biz burayı verimli bir vadiyi aştıktan sonra sağa doğru giderek geçtik. Tek kemerli yüksek bir köprü viran hanların yakınındaki diğer köprüyü de içine almakta ve burada kısa bir kavis yapıp kayaların içindeki yüksek ve dar kanyonun içinden akmaktaydı. Rotasını Kara Hisar Nehri'ne çevirmiş akarken Rum köyü Turpçu’yu (Turbchee) geçer ve böylece ovanın batı yakasını doğusundan ayırır. Bu ova yahut geniş vadi oldukça bereketlidir ve yoğun bir insan nüfusu barındırır. Batı uçta, Kara Hisar'a Şebin (Shebban) adını veren ünlü şap madenleriyle dolu dağ koluna dokunur; tam orada madenlerden çıkan ve sağ tarafta Kara Hisar'a dökülen bir akarsu vardır. Harabe köprüden sonra yol bizi bir saat boyunca kayalık ve çorak bir yerden götürdü. Bu yolun sonundaki tepeye vardığımızda engebeli yüksek bir yaylanın ve güleç bahçelerin ayaklarımızın dibinde şahane bir manzarayla serildiğini gördük. Bu muhteşem, benzersiz bir manzaraydı. Düzlüğün yemyeşil topraklarından fırlayan siyah kayalar en harika şekillere dönüşmüş, sivri uçlu ve iğne kadar keskin koniler şeklinde kümeler halinde ve tek tek dağılmışlardı; arkalarında da daha koyu renkli bazalt sütun yığınları vardı.

           

Mütesellim Batran Dağı bize yakındı; bu dağın ismi böyleydi zira Mütesellim ve yanındakiler dağdan geçerken toprak kayması sonucu ölmüşlerdi. Yeraltından gelen kaynakları süzüp durduğundan, dağın toprakla birleştiği yer hâlâ tehlikeli bir bataklıktır. Aynı nedenlerden ötürü tepenin kasabaya yakın kısmının altında toprak yavaş yavaş oyuluyor; sızan su her sene yer değiştiriyor. Çok dik bir yerden uzun sürede indik; sola doğru akan ve yoldan uzaklaşan Kara Hisar Nehri'nin kızıl çamurlu sular üzerindeki köprüye varmak tam bir saatimizi aldı. İnişli çıkışlı bir yolda harcadığımız on beş dakikanın sonunda Kara Hisar'ın Köprübaşı (Kinpri Bash – haritada Kiupri Bashi) adlı küçük mahallesine geldik. Bu yöre muazzam genişlikte meyveliklerin ortasındaydı. Kaymakam arkadaşım Muhiddin Paşa (Mohi ed' Deen Pasha) tarafından gönderilen bir istikbal (karşılamak - URL 3, yazıda “Istikbal”) bizi karşıladı ve toz, tepişen atlar ve tarif edilemez gürültülerin ortasında, dimdik bir yokuş tırmandık. 45 dakika sonra eski ve büyük bir kalenin çevrelediği kayalık zeminin etrafına inşa edilmiş yüksek bir bayırın tepesindeydik.” (Helvacıoğlu 2020, Taylor 1868)

 

J.G. Taylor, Alişar Ovası’na çıktıktan sonra sağa doğru gittiklerini söylediğine göre, Turpçu Köyü güneyinden geçen sağ kolu kullandığı ve Çiftlik Mahallesine indiği anlaşılmaktadır. Yazıda bahsi geçen bu güzergâh üzerindeki köprünün ve viran hanların, Alişar ile Güneygören Köyü arasında bulunan ve Bulancak Mevkisi adı verilen yere yakın, Erzurum Yolu ile Alişar Deresi’nin kesiştiği noktada bulunması kuvvetle muhtemeldir. Yazıda bahsi geçen “batıya gidince bile görülebilecek koni şeklinde “Arpajuk” Dağı adlı yüksek bir dağ”ın İsola Kayası olması mümkündür. İsola Kayası koni şeklindedir ve jeolojik yapısı itibariyle de çevresindeki tepelerden ayrılmakta ve dikkat çekmektedir.           

Seyyahlar, Sir William Oueseley’in “Valinin Tepesi” adını verdiği (Oueseley, 1823) ve Robert Ker Porter‘ın “Moussalim Ovedan” dediği (Porter, 1822), A. D. Mordtmann’ın “Mütesellim Dağı” ifadesini kullandığı, Richard Kiepert’in haritasında “Musellim Batran Dağı” olarak işaretlediği (URL 4) Turpçu-Alişar ve Çamlıbel-Yıltarıç Köyleri arasında bulunan bölgeye, J.G.Taylor, “Mutsellim Batran Dağı” (Mutsellim Batran Mountains) demekte ve hatta, Ermeni tarihçi ve coğrafyacı Gugas İnciciyan’a atfen “…1784 yılında yöneticiliği sırasında Hıristiyanları acımasızca eziyet eden zamanın Erzincan Valisi Çavuşbaşı Süleyman Paşa ve tayfasının Erzincan'dan İstanbul'a giderken bu felakete uğrayan mütesellim olduğunu …” ifade etmektedir (Helvacıoğlu 2020, Taylor 1868)           

Anlatımda ismi geçen “Mohi ed' Deen Pasha”nın, 1866 (Hicri 1283) yılında Karahisar’da Kaymakam olarak görev yapan, arşiv kayıtlarında mutasarrıf olarak da ismi geçen ve bilahare Erzincan’a atanan Muhyiddin (veya Muhiddin) Paşa olması (URL 5) kuvvetle muhtemeldir. Yazıda dikkat çeken diğer bir konu da “Şebin” adının o tarihte ve J.G. Taylor tarafından da biliniyor olması ve bu ismin de şap madeninden geldiğini ifade etmesidir. 

Kale 

Diplomatlığı yanında aynı zamanda arkeolog olan J.G. Taylor 17 Ağustos 1866 günü Kale’ye çıkmıştır ve seyahatnamesinde Kale’ye oldukça fazla yer vermiştir.

 

            Bu sabah erken saatlerde Kara Hisar'ın ilgi çekici kalesini ziyaret ettik. Bazı yapay bazı doğal şekilde sarp olsa da kalenin üzerine oturtulduğu kaya, sıradağların yaklaşık bir buçuk kilometre uzağına düşmüş bir kütledir ve alçak bir çıkıntıyla dağa bağlanmaktadır. Yüksekliği yaklaşık 300 feet, (91,44 metre) tabanı da 3 mildir (4,82 kilometre). Kuzeye doğru giden en büyük yükselti budur. Kayanın yüzeyinden dimdik 100 feet (30,48 metre) yükselen düz bir zirvesi vardır. Bu zirvede bir müstahkem mevki bulunur. Bu mevkiden zirvenin yamaçları bir buçuk millik daire çizerek güneye uzanır; istihkâm kayanın çarpık şeklini takip eden eski surlarla çevrelenmiştir. Eski bir yapı olan ve Selçuklular tarafından onarılan esas kapı batıya çıkar. Selçuklu işareti de kemer taşının yakınında taş tablet üzerinde yer alan çift başlı kartaldır.

           

Buradan sonra eski yapıların kalıntılarının sürekli ayağımıza takıldığı dolambaçlı bir patikaya çıktık ve eski bir hisarın bulunduğu alana geldik. Bir uçta 80 feet (24,38 metre) yüksekliğinde ve 35 feet (10,66 metre) çapında modern sekizgen bir kule ve kulenin içinde de terasa çıkan bir merdiven vardı. Surlarda yer alan kalaslar buranın daha önce küçük pencereli ve üç kattan oluştuğunun kanıtıydı. Ufak ve çarpık duvarla çevrili parmaklığın kuzey ucunda duruyor; kapalı alanın içinde geniş taştan bir sarnıç var. Bu iç kaleye güney tarafta bulunan Romalılardan kalma eski bir kapıyla girmek gerekiyor.

                       

Daha da aşağıda ve surla çevrili alanın dışında, çok eski bir Bizans kilisesinin ve ufak bir tapınağın kalıntıları duruyor. Bu kalıntılar güneydeki kayalığın üstünü kapatan yığınların üstünde, Mardin'de olduğu gibi kalenin, tepenin bütün yamacını kaplayacağı şekilde basamak basamak yükseliyor. Daha önce söylediğimiz gibi bütün yapı rastgele tabyalarla ve geri kalan yerlerden daha zayıf noktalardaki tahkimatla yüksek ve çarpık bir yapıya sahip surlarla çevrili. Böyle yerlerde kaya eğer doğal olarak sarp değilse yapay şekilde sarp hale getirilir ki kalenin geri kalanı gibi nüfuz edilemez olsun. Eski Bizans kilisesi bir zamanlar camiymiş, dönüştürülünce tenha bir harabe olmuş fakat ilk halinin izlerini belirsizliğe yer vermeyecek şekilde taşıyor. Bu kilisenin en antik kısmı ana holü ve kubbeli salonu oluşturan sert kırmızı demir taşından yapılmıştır. Levhalardan birinin üzerinde mükemmel bir Bizans yazısı vardır, bu levha diğerinin tam ters yönünde durmaktadır fakat zaman ve başka unsurların etkisiyle tamamen tahrif edilmiştir.

                       

Kalıntılar arasında detaylı bir araştırma yaptık ve bu yazıyla (kapının yakınındaki) hisarda bulduğumuz daire seklindeki içi boş taşın bir kısmında Roma döneminden kalan ve üzerinde şu harflerin yazılı olduğu parçadan başka bir şey keşfedemedik.

            Som kayaçtan yontulmuş, çok uzun ve geniş, büyük bir kentin tamamına yetecek kadar sur ve sarnıç şehrin çeşitli yerlerine dağılmış durumdaydı. Kayalık, yüzey yolun bir kısmında her sağanaktan sonra bu evlere yağmur suyu taşıyacak şekilde biçimlendirilmişti … kesintisiz su tedarikine yönelik kapsamlı çalışma eski kiliseye yakın bir yerde yapılıyordu. Kısmen doğal taştan şekillendirilmiş ve kubbesi yıkılmış binaya girdikten sonra, karşınıza çıkan kireç çimentosu ve küçük çakıllara gömülü Roma tuğlasından yapılmış sivri kemerli bir kapı sizi 22 feet (6.70 metre) uzunluğunda ve 2 feet (60 santimetre) genişliğinde, 58 basamaktan oluşan ve 20 feet (6 metre) yüksekliğinde eğimli bir tünel içinde yer alan geçide götürüyordu. Bu geçit buz gibi soğuk fakat bir şekilde tuzlu su kaynağına inen kayanın içine kazılmıştı. Kuşatma esnasında su lazım olursa tedarik edilebilsin diye kurulan bu mekanizma Kürdistan ve Suriye'deki tarihî kalelerin tamamında görülebilir; etrafta nehre uzanan böyle bir yapının bulunduğu her yerde aynı mekanizma kullanılmıştır... Buradaki herhangi bir örnekten çok daha ilginç bir tarihî kalıntı, geçen sene ya da önceki sene ortadan kayboldu. Bu, üstünde Pompey'e dair Latince bir ibare bulunan ve dışardaki geçidin bir tarafında yer alan geniş granit bir levhaydı.

           

Bir dağin yamacının ortasına konuşlanmış kalenin tepesinden etrafı çevreleyen arazinin bütünü şahane şekilde görülebiliyordu. Arazinin etrafı yüksek dağlarla çevrilmişti, doğu yakasında Kot ya da Kara Hisar Suyu akıyordu ve kasabadan bir saat uzaklıktaki kıyılarında bolluk ve bereketle dolu çok güzel bahçeler vardı. Kalenin inşa edildiği kayanın kendisi dalgalı bir çiçek denizinin ortasındaki ada misali tek başına durmaktadır.” (Helvacıoğlu 2020, Taylor 1868)

 

Anlatımda bahsi geçen ve batıya açılan ve Kalenin ana kapısı olan Selçuklu Kapısı üzerindeki Selçuklu Arması olan Çift Başlı Kartal figürü, 1858 yılında Şebinkarahisar’a gelmiş olan Alman Seyyahlar Alman Şarkiyatçı Andreas David Mordtmann ve Alman Kaşif Heinrich Barth’ın anlatımlarında da yer almaktadır (Mortdmann 1925; Barth 2017). Yine, 1807 yılında Fransa elçisi olarak gönderildiği İran’a giderken Karahisar’dan geçen Fransız seyyah Ange de Gerdane’nin seyahat notlarında da kale kapısında çift başlı kartalın varlığından söz edilmektedir (Gerdane, 1809). 

Alman Kaşif Heinrich Barth da, 1858 yılında Karahisar’a geldiğinde Kale’ye çıkmış olup, kitabında “Bundan kısa bir süre öncesine kadar bu kalenin içinde insanlar yaşamaktaydı. Ama günümüzde burada sadece çok yaşlı bir adama rastladık” ibarelerine yer vermiştir (Barth, 2017). Heinrich Barth’ın bu ifadesinden Kale’de o tarihte kısmen de olsa yaşam olduğu anlaşılmaktadır. J.G. Taylor’un anlatımında geçen “…eski yapıların kalıntılarının sürekli ayağımıza takıldığı...” ifadesi, Kale’nin 1866 yılından önce terkedilmiş olduğu anlamına gelmektedir.           

J.G.Taylor, iç kalenin kapısının Romalılar tarafından yapılmış olduğu iddiasındadır. Kale’de bir Bizans kilisesinin ve ufak bir tapınağın kalıntıları vardır. Kilise bir süre cami olarak kullanılmıştır. Kilise kalıntısında, üzerinde haç işareti ve yazılar olan bir levha vardır. Yine hisarda buldukları “daire seklindeki içi boş taşın bir kısmında” Roma döneminden kalan “STI PERO” şeklinde bir yazı okumuştur. Ancak, “dış kapının bir yanında bulunan ve Pompey'in Latince yazıtını taşıyan büyük bir granit levha” bir süre önce kaybolmuştur. Taylor’ın anlatımlarına göre, kalenin yapıldığı, günümüzde Hacı Kayası adı verilen kaya, dolayısı ile de Kale, çiçeklerin dalgalanan denizinin ortasında tek başına bir ada gibi durmaktadır. 

Meryemana Manastırı

 J.G. Taylor’ın seyahatnamesinde Meryem Ana Manastırı ile ilgili bir bölümde yer almaktadır.

 

  Kot Suyu'nun sol tarafında, kısmen kayalık tepeye şekil verilmesiyle oluşan ve Kara Hisar'ın tam tersi yönünde, 6 mil uzaklıkta, adı Meryem Ana olan bir Rum Manastırı vardır. Oradaki dağdan yontulmuş, mağaraya benzer bu ilgi çekici şapel gerçekten görülmeye değer. Ağustos sonunda burada yıllık bir panayır yahut fuar olur; Rum hacılar panayır mevsiminde buraya akın ederler ve İsa’nın mucizevi annesine adak adarlar. Onlara göre panayır boyunca bir kere de olsa Tanrı'nın Annesi bu noktayı ziyaret etmektedir.” (Taylor 1868; Helvacıoğlu 2020)

 

Şebinkarahisar’ın önemli tarihi eserlerinden biri olan, ilçe merkezinin güneydoğusunda, Sarıyer Köyü Kayadibi Mahallesinde bulunan Meryemana Manastırı, 475-480 yılları civarında, 454 yılında zengin bir ailenin ferdi olarak Nicopolis'te doğan ve yaklaşık on yıl Koloneia piskoposluğu da yapan St. John the Silent (Hesychastes, Silentiarius- Sessiz John) olarak bilinen Aziz John tarafından, dünyevi mallarını terk etmek ve kendini Tanrı’ya adamak amacıyla, kaya oyularak yaptırılmıştır. Aziz John, yaklaşık dört yıl iki kat olarak yapılan bu manastırda münzevi bir hayat yaşamıştır. Aziz John’un Koloneia piskoposu olarak atanması ile inşaatı yarım kalan manastır, John’un izleyicilerinden aynı manastırda beş yıl keşiş hayatı yaşayan Manastırın Başrahibi Johannikos Thomaidis tarafından Hristiyanların desteğiyle 1812-1815 yıllarında dört kat olarak tamamlanmıştır (Komisyon 1964; URL 6; URL 7).          

J.G. Taylor’un da belirttiği gibi, birçok insan, 1940’lara kadar, 15 Ağustos'ta kutlanan ve dokuz gün süren panayırda hac ziyaretine ve kutsal ayinlere katılmak ve “Karahisar’ın Dört İncili”ne saygılarını sunmak için, Meryem’in mucizeler yaratan ikonunun da bulunduğu bir yer olan, (Bryer-Wınfield 2020) “Garasari'nin Kutsal Bakiresi" diye adlandırılan, Meryemana Manastırı'na gelmektedirler (Komisyon 1964). J.G.Taylor’a göre, panayıra katılanlar, Meryem Ana’nın panayır boyunca en az bir kez manastırı ziyaret ettiğine inanmaktadırlar.      



                              KAYNAK : Nikopolis Folklor Komisyonu, (1964).

 Karahisar

 

 “Karadeniz'deki limanı Kerassunde'den (Giresun) 18 saat uzaklıktaki Kara Hisar buradan Kazan Kaya adlı büyük ve zorlu sıradağlarla ayrılır. Karakol Dağı'nın bir kısmı her ne kadar kışın bile elverişli olsa da bazı zamanlar zorlu bir hal alır ve ancak katır ve atlarla geçilebilir…Kara Hisar, su götürmez eskiliği, normal denilemeyecek doğal gücü ve elbette konumuyla, ister sığınmacıların şehri ister askerî garnizon ve isterse antik adı ne olursa olsun arka arkaya burayı meşgul etmiş hanedanlar için her daim önemli bir bölge olsa gerektir.

           

Kara Hisar'ın sınırlı dağlık arazisi, etraftaki sıra dağlardan geriye kalan dağınık kollar oluşturmakta olup hepsi burada buluşup kesişmekte ve batıdan doğuya gitmektedir. Diğerleri ise kuzeydoğudan kuzeybatıya uzanır. Esas zincir, değişmez şekilde kuzeybatı yönündedir ve daha önce bahsedilen ilgi çekici ve diğerlerinden ayrı yere düşmüş volkanik koniler açısından epey bereketlidir. Düzlük üzerindeki bir yükseltiden görülen bu oluşumun sıra dişi tarafı ve düzgün yapışı başlangıçta doğaldan ziyade yapay formları gözümüze sokar.

           

Kara Hisar Sancağı, Kipert'in (Richard Kiepert?)  şehir ve Fırat arasındaki haritasında mevcut boş arazinin içindedir. Bu araziden çıkan başlıca ürünler buğday, arpa, bal ve meyve olmasına rağmen Surzara'da (Tamzara?) üretilen az sayıdaki yelken bezi haricinde ihraç edilen ürün yoktur. Bir zamanlar Avrupa'ya fazla fazla gönderilen şap madenleri üretilmekte ve şimdilerde yalnızca Türk illerine ihraç edilmektedir.

           

Büyükelçi William Rubruquis (Flaman bir Fransisken rahip ve seyyah) M.S. 1253'te Konya'da, buranın sultanı Melik El-Galib İzzettin Keykavus ile anlaşma yapan Cenevizli ve Venedikli bir tacirle tanıştı. Bu anlaşmanın sebebi; onların yönetimi altında herhangi bir yerde bulunduğunda bu malın ticaret tekelinin onlara bırakılmasıydı ki bunun etkisi de malın fiyatını anında üç katından fazla artırmış gibi görünüyordu. Kara Hisar da yönettikleri yerlerden biriydi.

           

Kara Hisar ve Erzurum arasındaki yollar ve yine bu ikisi arasında yer alan Gümüşhane, Sivas ve Erzincan iyi durumdadır. Her ne kadar kolaylıkla kapanan veya korunan derin ve dar vadilerle sınırlı olsalar da dik ve kayalık arazilerden uzak ve at arabaları için mükemmelen elverişlilerdir” (Helvacıoğlu 2020, Taylor 1868)

 

J.G.Taylor’a göre, Karahisar, konumu, tartışmasız antikliği ve muazzam doğal gücü nedeniyle,  eski adı ne olursa olsun, ister bir sığınak şehri ister bir askeri karakol olarak, peş peşe gelen hanedanlar için her zaman önemli bir yer olmuştur.       

Karahisar’da buğday, arpa, bal ve meyve üretilmekte olup, az sayıdaki yelken bezi haricinde ihraç edilen ürün yoktur. Selçuklular zamanında da üretilen ve daha çok Avrupa'ya  gönderilen şap madenleri ise artık yalnızca Türk illerine gönderilmektedir.

Selçuklu Devleti zamanından itibaren şapın çıkarılması ve ihraç edilmesi işi kısmi özerkliği olan bir batılı şirkete ihale edilmiştir. J.G. Taylor’un anlatımında geçtiği şekli ile, Karakurum’da Moğollar’ın Büyük Hanı’nı ziyaret ettikten sonra ülkesine dönerken 1255’te Konya’ya gelen keşiş Wilhelm von Rubruck, Konya’da Bonifatius de Molendino adlı bir Venedikli ile birlikte Türkiye’deki bütün şapın tekelini elinde bulunduran Nicolaus de Santo Siro adlı bir Cenevizli tacir ile tanışmıştır. Rubruck’tan aktarılan bilgilere göre Selçuklu Sultanı, şapları sadece bunlar vasıtası ile satabiliyordu. Şebinkarahisar, Türkiye’deki en önemli sap madenlerinden birine sahipti. Buradan elde edilen ve Türkiye’de üretilenlerin en kalitelisi olan şap, Giresun limanından Batı’ya ihraç ediliyordu ki bu ticarette de daha 1275’li yıllardan itibaren Cenevizliler oldukça önemli bir rol üstlenmişlerdi (Çavuşdere, 2007). 

Suşehri Yolu ve Kelkit Çayı 

J.G. Taylor, Avrupa’dan gelecek postalarını beklemiş ve 22 Ağustos 1886’da Karahisar’dan ayrılmıştır. Kale’yi ziyaretinden ayrıldığı tarihe kadar Karahisar’da geçirdiği beş gün hakkında herhangi bir açıklama yapmayan J.G.Taylor, Suşehri’ne yolculuğunu şöyle anlatmıştır.

 

Avrupa'dan gelen postalarımız bizi epey oyaladı, fakat sonunda Kara Hisar'dan ayrıldık. 40 dakikası dimdik bir inişten ibaret olan iki saat on dakikalık süre zarfının sonunda Kot ya da Kara Su'yun kıyılarına ulaştık; nehir dört yüz yarda (36,57 metre) genişliğinde, “Kalkyt Su, or Lycus” (Kelkit Nehri-eski adı Lykos)) kesiştiği noktadan yaklaşık bir mil (1,6 kilometre) uzaklıkta, “Assab” (Asap) Dağı'nın altındaki bir vadinin içinden akıyordu…

 

Kelkit güneyden gelir fakat kısa süre sonra “Tunnus” (Tönük?) Köyü'nün yakınından geçerek batıya yönelir ve Dumankaya'yı geçerek rotasını “Koiloo Hissar” (Koyulhisar) ile Niksar'a çevirir. Niksar'dan sonra Yeşilırmak’a (İris) yahut Amasya ve Karadeniz arasında kalan “Eupatoria” (Erbaa) bölgesindeki Yeşilırmak koluna dökülür.

 

Artık ikisi kurumuş dört kemerden oluşan gösterişsiz bir köprüyü geçip Kelkit'in sol kıyısına yöneldik, karşımıza coşkun bir akarsu çıktı…. Enderes (Suşehri) nehrinin kıyısı boyunca yarım saat yol aldıktan sonra yine kıyıda yer alan Çiftlikköy'deki kamp alanımıza ulaştık.” (Helvacıoğlu 2020, Taylor 1868) 



                                              Yusufbey Köprüsü 

Duman Kayası 

Suşehri’ne giderken izledikleri yolun sağ tarafından kalan Duman Kayasından “Bu noktada, diğerlerinden ayrı düşmüş ilginç bir kayalık vardı, bir tarafından oturacak yer yontmuşlardı, nehrin sağ kıyısında da bu kayaya uzanan basamaklar vardı. Kaya, civardaki Alevilerin saygı duydukları bir yerdir.” şeklinde bahseden J.G. Taylor, 24 Ağustos 1886 günü, konuk olduğu Suşehri Çiftlikköy’den, ev sahibinin anlattıklarına dayanamamış ve Duman Köyü’ne dönmüş ve Duman Kayasına çıkmıştır.

 

Doman Kaia Rock” (Duman Kaya) olağanüstü olarak adlandırılan tek başına kalmış taş zirvesini ziyaret etmek üzere yola çıktık. Dün izlediğimiz rotanın bir kısmini geri gittik ve “Domana” (Duman) adlı Kızılbaş köyüne (Kizzilbash village of Domana) ulaştık. Köy, dağlık arazinin bati kısmında konuşlanmıştı ve Kelkit'in sağ kıyısında kalıyordu; Çiftlikköy'den de iki buçuk saat sürüyordu. Köyün arkasındaki kayalığın zirvesindeki kitabelerden ve kalıntılardan bahsedildi; bu yüzden de dik yokuşu tırmanırken Alevilerin bir rehbere ihtiyaç duyduk.

           

Yarım saat süren bu tırmanış çok yorucu olmasına rağmen epey memnuniyet vericiydi; fakat sonrasında ayakkabılarımızı fırlatıp atmak durumunda kaldık ve yolculuğumuzu nihayete erdirmek üzere bir yarım saat daha pürüzsüz fakat çarpık çurpuk kayalıklardan kesilmiş yerleri tırmandık. Bu yol dar ve çok tehlikeliydi; en ufak bir hatamız 2000 feet (600 metre) yüksekten düşmemize sebep olabilirdi. En sonunda zirveye ulaştık ama tek bulabildiğimiz yıllar önce orada yaşamış bir münzevinin hücresiyle kayadan yontulmuş birkaç su kaynağıydı; bu da bizi hayal kırıklığına uğrattı.

           

Burası Rumlar ve Kızılbaşlar tarafından hâlâ hac mekânı olarak ziyaret edilmektedir. Rumlar buranın yüzeyini bir yığın küçük haçla kaplamış ki Çiftlikköy'deki ev sahibimiz bu haç yığınını Frenklerden kalma gizemli bir kitabe zannetmiştir.

 

Dumankaya, alçak toprak yüzey veya küme şeklinde tepelerin ortasında tek başına, etrafındaki her şeyden yalıtılmış bir kaya kütlesi olarak dar ağızlı bir testereye benzeyen tepesiyle öylece durmaktadır. Ona göre cüce boyutundaki komşularının epey yükseğinde seyretmektedir...” (Helvacıoğlu 2020, Taylor 1868)

 

J.G. Taylor’a göre, Duman Kayası hac mekânı olarak ziyaret edilmektedir. J.G.Taylor, Duman Kayasını tepelerin ortasında tek başına yalıtılmış olarak duran dar ağızlı bir testereye benzetmektedir.  

1912 yılında Karahisar’dan geçen seyyah İngiliz Doğubilimci (Oryantalist) Sir William Oueseley ise Duman Kayası ile ilgili olarak, “bir zamanlar üzerinde Karahisar adında bir kalenin bulunduğu, izole halde büyük bir kaya…; bu yer çoktan terk edilmişti; sakinleri bu sabah geldiğimiz yere (aynı adı taşıyan ve aslında çok benzer olan) yere yeniden yerleşmişlerdi” demektedir (Oueseley, 1823). Diğer bir deyim ile Sir William Oueseley’e göre, Duman kayası “Eski Karahisar”dır. 

Mübadele ile Yunanistan’a giden Şebinkarahisar kökenli Rumlar da benzer bir düşünceye sahiptir. Kavala’da yaşayan Rumlar’ın oluşturduğu “Nikopolis Folklor Komisyonu” adı verilen bir komisyonun yazdığı ve adının çevirisi “Koloneia Dini Bölgesi İle Nikopolis’in Tarihi ve Folkloru” olan kitapta, yazarlar, “babalarının geleneklerine ve kadim insanların anlatımlarına güvenerek”, Roma Generali Gnaeus Pompeius Magnus ile Pontos Kralı Mithridates VI. Eupator arasındaki “Ayışığı Savaşı”nın, Duman Köyü’nün Lapa mahallesinde gerçekleştiğine inandıklarını, Duman Kayası’nın savaşı anlatan antik kaynaklarda adıgeçen kaleye uyduğunu, Nikopolis şehrinin de burada kurulmuş olacağını, bilinmeyen bir zamanda ise bugünkü Karahisar’a taşınmış olduğunu,  ifade etmektedirler (Komisyon, 1964). 

Sonuç 

İngiltere’nin Kürdistan Konsolosu sıfatını kullanan, Erzurum’da ikamet eden Diyarbakır Konsolosu J. G. Taylor, İngiltere’nin Osmanlı coğrafyası ve toplumu ile ilgili bilgi toplamak politikası çerçevesinde Erzurum’dan Diyarbakır’a uzanan bir gezisinde 15 Ağustos 1866’da Karahisar’a gelmiş, 17 Ağustos’ta Kale’yi gezmiş, 22 Ağustos’ta Karahisar’dan ayrılmış, 23 Ağustos 1866 günü ise Duman Kayası’na çıkmıştır. Kale hakkında ayrıntılı bilgi veren, diplomatlığı yanında aynı zamanda arkeolog olan J. G. Taylor’a göre, kalenin inşa edildiği kayanın kendisi ve dolayısı ile Kale, dalgalı bir çiçek denizinin ortasındaki ada misali tek başına durmaktadır. 

J.G. Taylor Alucra’dan Karahisar’a gelirken Erzurum Yolu’nun Güneygören Köyü Karahasan Gediği’nden geçen sağ kolunu kullanmış, Suşehri’ne giderken de Duman Kayasının sol yanından geçerek Ozanlı Köyü yakınlarındaki Yusuf Bey Köprüsünü kullanmıştır. 

Karahisar ise, konumu, tartışmasız antikliği ve muazzam doğal gücü nedeniyle, eski adı ne olursa olsun, ister bir sığınak şehri ister bir askeri karakol olarak, peş peşe gelen hanedanlar için her zaman önemli bir yer olmuştur. Karahisar’da buğday, arpa, bal ve meyve üretilmekte olup, az sayıdaki yelken bezi haricinde ihraç edilen çok fazla ürün yoktur. Selçuklular zamanında da üretilen ve Avrupa'ya gönderilen şap madenleri ise şimdilerde yalnızca ülke içinde satılmaktadır. Karahisar’ı çevreye bağlayan yollar ise iyi durumdadır. 

J. G. Taylor’a göre, Duman Kayası hac mekânı olarak ziyaret edilmektedir. Meryem Ana ismindeki Rum Manastırı gerçekten görülmeye değer bir yerdir. Rum hacılar Ağustos ayı ortasında yapılan panayır süresince buraya akın ederler ve İsa’nın mucizevi annesine adak adarlar. Onlara göre kutsal Meryem, panayır boyunca en az bir kere bu noktayı ziyaret etmektedir. 

KAYNAKLAR

Barth, H. (2017). Heinrich Barth Seyahatnamesi, Trabzon’dan Üsküdar'a Yolculuk 1858, Kitap Yayınevi, İstanbul, sf. 40 

Bryer, A., Wınfıeld, D. (2020). Karadeniz’in Ortaçağ Dönemi Eerleri ve Topoğrafyası, (Çeviren İsmail Köse), 1. Cilt, TTK Yayınları, Ankara, sf. 284 

Çavuşdere, S. (2007). 14. Yüzyıl İtalyan Kaynaklarında (Zibaldone De Canal, Francesco Balducci Pegolotti  Pignol Zucchello) Türkiye Ticaret Tarihine Dair Kayıtlar, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans tezi, sf. 106-112 

De Gerdane, A. (1809). Journal D’un Voyage Dans La Turquie-D’Asie etla Perse, Faıt en 1807 et 1808,  sf. 16 

Fatsa, M. (2010).  Şebinkarahisar'da Mengücüklü Devri Vakıfları (Sûfî Kolonizasyon), Vakıflar Dergisi Sayı 33, sf. 1-14 

Foreign Office List: Forming a Complete Diplomatic and Consular Handbook for January 1865, Compiled Edward Hertslet, C.B., Fifty-third Publication, London. sf. 152 

Görür, E. D.(2018). İngiltere’nin Diyarbakır Konsolosu John George Taylor’ın Diyarbakır Eyaleti’ne Dair İthalat-İhracat İstatistikleri ve Değerlendirmeleri (1853-1863), TAD, C. 37/ S. 64, sf. 323-346 

Helvacıoğlu, F. B. (2020). Dersim Dağı'ndaki Araştırma Notlarıyla Ermenistan, Kürdistan ve Yukarı Mezopotamya'da Yapılan Bir Gezinin Günlüğü (J.G. Taylor, 1866), Çeviri, Tunceli Kalan Yayınları, Ankara. 

Kiepert, R. (1908). Karte von Kleinasien. G7430 S400 .K5 BV, 

Mordtmann, A. D. (1925). Anatolien, Skizzen und Reisebriefe aus Kleinasien: 1850-1859 (ed. Fr. Babinger), (Çeviren: Mehtap Özsaraç-Gergin) (A. D. Mordtmann’a Ait Anadolu’nun Taslak  Çizimleri ve Seyahat Mektupları 1850-1859), sf. 28 

Nikopolis Folklor Komisyonu, (1964). Koloneia Dini Bölgesi ile Nikopolis’in Tarihi ve Folkloru, Kavala 

Ouseley, S.W. (1823). Travels in Various Countries of the East: More Particularly Persia,  Vol III, sf. 478 

Porter, R.K. (1822). Travels in Georgia, Persia, Armenia, ancient Babylonia, &c. &c.: during the years 1817, 1818, 1819, and 1820, Vol II, sf. 687 

Selvitop, A. (2004). Hicri 1288 (M.1871) ve Hicri 1306 (M. 1888) Tarihli Sivas Vilayet Salnamelerinin Günümüz Harflerine Çevrilmesi ve Mukayesesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans tezi, Kayseri, sf. 338 

Taylor, J.G. (1868). Journal of a tour in Armenia, Kurdistan and Upper Mesopotamia, with Notes of Researches in the Deyrsim Dagh, in 1866, Journal of the Royal Geographical Society of London, vol.38  sf. 281–361 

URL 1: https://www.britishmuseum.org/collection/term/BIOG63058 - 31.01.2025

URL 2: https://en.wikipedia.org/wiki/John_George_Taylor -31.01.2025

URL 3: https://www.luggat.com/Istikbal -31.01.2025

URL 4: https://maps.princeton.edu/catalog/stanford-pb311wk3338 (erişim 04.01.2022)

URL 5: https://baydin2.blogspot.com/2013/03/idareciler.html

URL 6: https://www.newadvent.org/cathen/08495a.htm - 31.01.2025

URL 7: https://www.bartleby.com/lit-hub/lives-of-the-saints/volume-v-may/st-john-the-silent-bishop-and-confessor/  01.02.2025



                                (URL: http://www.jstor.com/stable/1798576)